İstanbul Channel Programcısı Yaren Dursun Hong Kong Seyahatindeki İzlenimlerini İstanbul Channel izleyicileri ile paylaştı.
Yaren Dursun Bugün size hayatımın en ilginç, en renkli ve belki de en pahalı seyahatlerinden biri olan Hong Kong maceramdan bahsetmek istiyorum. Gerçekten ne yaşadım, ne gördüm, hâlâ sindirmeye çalışıyorum desem yeridir. Burası tam anlamıyla “kontrastlar şehri” – gökdelenlerle dolu bir metropol ama bir o kadar da doğaya saygılı, kalabalık ama düzenli, pahalı ama her kuruşuna değiyor.

İlk İzlenim: Gökyüzüne Uzanan Şehir
Uçağım Hong Kong’a indiğinde pencereden dışarı baktığımda gördüğüm manzara resmen ağzımı açık bıraktı. Gökdelenler… Ama öyle sıradan değil, adeta gökyüzünü delmeye çalışan cam kuleler. Özellikle geceleri ışıklarla donanmış halleri bir başka büyüleyici. Şehir, mimari anlamda modernliğin ta kendisi.

Temizlik ve Düzenin Başkenti
Sokaklarda dolaşırken beni en çok etkileyen şeylerden biri de inanılmaz temizlik ve düzen oldu. Yüzlerce insanın aktığı caddelerde neredeyse tek bir çöp bile yok. İnsanlar oldukça duyarlı, çöpler geri dönüşüm kutularına atılıyor ve toplu taşıma sistemleri saat gibi çalışıyor. Bir metropol bu kadar düzenli olabilir mi dedim kendi kendime.

Victoria Zirvesi: Şehre Yukarıdan Bakmak
Hong Kong’a gelip Victoria Zirvesi’ne (The Peak) çıkmadan dönmek olmaz! O muhteşem manzarayı kelimelerle anlatmak zor. Tepeden baktığınızda şehri bir avuç içi gibi görüyorsunuz. Devasa gökdelenler, Victoria Limanı, karşı kıyı… Özellikle gün batımına yakın oraya çıkarsanız, altın rengine boyanmış bir şehir sizi bekliyor. Zirveye çıkan tramvay ise başlı başına bir deneyim – hem nostaljik hem eğlenceli.

Causeway Bay: Enerjinin Kalbi
Eğer alışveriş tutkunuysanız ya da şehrin enerjisini damarlarınıza kadar hissetmek istiyorsanız, Causeway Bay tam size göre. Burası resmen Hong Kong’un kalbi gibi. Her yerde reklam ekranları, ışıklar, kalabalık caddeler… Dünyaca ünlü markalardan yerel dükkanlara kadar her şeyi burada bulabilirsiniz. Bir AVM’den çıkıp sokağın köşesindeki noodle tezgahında karnınızı doyurmak da mümkün. İşte bu kontrast, Hong Kong’un en güzel yanı!

Pahalı mı? Evet… Ama Değer!
Evet, Hong Kong pahalı. Hatta zaman zaman “Bir kahveye bu kadar para verilir mi?” diye düşündüğüm oldu ama sonra dönüp bakınca, yaşadığım her anın, tattığım her lezzetin, gezdiğim her sokağın bu fiyatlara değdiğini fark ettim.

Alışveriş Cenneti: Sokaklar ve Gece Pazarları
Hong Kong, alışveriş yapmayı seven biri için adeta bir cennet. Gündüzleri şık caddelerde vitrinlere baka baka yürürken kendinizi bir Hollywood filmindeymiş gibi hissediyorsunuz. Ama asıl eğlence gece başlıyor! Gece pazarları tam bir kültürel şölen. Sokak lezzetlerinden hediyelik eşyalara, elektronik eşyalardan el yapımı ürünlere kadar her şey var. Ve tabii ki pazarlık serbest!

Denizle Buluşan Şehir
Hong Kong sadece bir beton ormanı değil. Şehrin denizle olan ilişkisi insanı gerçekten büyülüyor. Victoria Limanı’ndan feribota binip karşı kıyıya geçtiğinizde rüzgar yüzünüzü okşuyor, gözleriniz o meşhur “skyline”ı seyrediyor. Deniz havasını ciğerlerinize çekerken, şehir manzarasıyla iç içe bir dinginlik yaşıyorsunuz.

Lezzet Durakları
Yemek konusu bambaşka bir yazı konusu olur ama burada kısaca geçmeden olmaz. Çin mutfağının en rafine hâliyle karşılaştım. Sokakta satılan dim sum’dan, lüks restoranlardaki deniz ürünlerine kadar her şey taptaze ve inanılmaz lezzetliydi. Bir de bubble tea… Her köşe başında bir bubble tea dükkanı var, denemeden dönmeyin!
Hong Kong Ruhu
Hong Kong, sadece bir şehir değil; bir ruh, bir deneyim, bir karmaşa içinde düzen. Modern yaşamla geleneksel kültürün iç içe geçtiği, doğayla şehrin dans ettiği, her sokağında bir hikâye barındıran bir yer. Eğer siz de farklılıkları seviyorsanız, büyük şehirlerin dinamizmini arıyorsanız ama zaman zaman bir feribotla kaçıp sakinleşmek istiyorsanız – Hong Kong tam size göre.

Bu yazıyı yazarken bile içim kıpır kıpır oldu, bir kez daha gitmek için gün sayıyorum. Eğer siz de yoldaysanız ya da bir rota arıyorsanız, Hong Kong’u ajandanıza mutlaka not edin.
Sevgiler