İngiltere ve Fransa arasında yaklaşık 10 aydır devam eden balıkçılık hak ve kotalarına ilişkin anlaşmazlık, her iki ülkenin liderlerinin söylemlerini giderek sertleştirmesiyle büyüyor.
Son olarak İngiltere’ye bağlı Jersey Adası’nın temsilcilerinden oluşan konsey ile görüşen İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Fransa’nın balıkçılık haklarına yönelik “haksız” tehditlere maruz kalması durumunda İngiltere’nin “Jersey’in arkasında durmaya devam edeceğini” söylemesi karşılıklı ilişkilerin geldiği kritik eşiği göstermesi açısında önem taşıyor.
Öyle ki İngiltere, Fransa’nın kendisine yaptırım uygulaması halinde AB ile ticaretini Hollanda ve Belçika limanlarına bile kaydırmayı göze alıyor.
İNGİLTERE OLASI YAPTIRIMLARA KARŞI ALTERNATİF LİMANLARI DEĞERLENDİRİYOR
İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, İngiliz Sky News’e ay başında yaptığı değerlendirmede, AB ile olan ticaret yollarının çeşitlendirilmesi için çalıştıklarını belirterek “Ticaret yollarını denemek ve (kullanıma) açmak için Hollanda ve Belçika’daki diğer limanlara bakıyoruz.” ifadesini kullandı.
İngiltere her ne kadar birlikten ayrılmış olsa da Fransa ile ticareti ve ekonomik ilişkileri son derece güçlü. İngiltere ve Fransa’nın salgının etkili olduğu 2020 yılında bile toplam ticaret hacmi 66,3 milyar sterlin seviyesindeydi. İngiltere, Fransa’ya 2020 yılında 31,1 milyar sterlin seviyesinde ihracat yaparken Fransa’dan da 35,2 milyar sterlin seviyesinde ithalat gerçekleştirdi. Fakat daha da önemlisi İngiltere’nin halihazırda 5. en büyük ticaret ortağı konumunda olan Fransa aynı zamanda AB ülkelerinden Calais ve Dover limanları üzerinden İngiltere’ye geçişi açısından kilit öneme sahip.
Karşılıklı ticaret açısından büyük öneme sahip bu iki liman arasında feribotlarla geçiş yapan ağır araç sayısı, günde yaklaşık 10 bin civarında. İngiltere ve Fransa arasında Jersey Adası etrafındaki balıkçılık haklarına ilişkin anlaşmazlığın büyümesi ise karşılıklı ticaretin Noel öncesinde aksama riskini artırıyor:
Öte yandan Fransa’nın birlikten ayrılan İngiltere’nin egemenlik haklarının altını çizen açıklamalarının ardından açıklamaların tonunu bir miktar yumuşatması dikkati çekiyor.
Küresel belirsizliklerin ve tedarik zincirlerindeki aksaklıkların arttığı, enerji ve tüketici fiyatlarının yükseldiği bir ortamda, aslında hem İngiltere hem de Fransa gerilimi daha fazla artırmanın herhangi bir fayda sağlamayacağının farkında.
Yine de birlikten ayrılan İngiltere, yeniden kazanılmış “egemenliğinin”, Fransa ise Avrupa’nın lider ülkesi imajının altını çizmekten geri durmuyor.
Henüz tam olarak eyleme dökülmese de iki ülke arasında “retoriksel” bir bilek güreşi devam ediyor.
FRANSA, İNGİLTERE’Yİ BALIKÇILARA LİSANS VERMEMEKLE SUÇLUYOR
İngiltere ile Fransa arasındaki balıkçılık krizinin temelinde Brexit’in ardından İngiltere’nin deniz yetki alanlarında balıkçılık faaliyetlerinin nasıl yürütüleceğine ilişkin anlaşmazlıklar yatıyor.
AB ile İngiltere arasında daha önce varılan anlaşmaya göre İngiltere, balıkçılık aktivitelerini geliştirebilecek, Avrupalı balıkçıların faaliyetleri de devam edecekti.
Taraflar arasında yapılan ticaret ve iş birliği anlaşmasında, İngiliz kara sularındaki AB kotasının 2026 yılına kadar yüzde 25 düşürülmesi ve her balık türü için yıllık kotaların ayrı belirlenmesi öngörülmüştü.
AB ve İngiltere arasında 2021’deki balıkçılık kotalarının belirlenmesine yönelik müzakerelerde uzlaşı sağlanabildi ancak özellikle Fransız balıkçılar, belirlenen bölgelerde faaliyet gösteremedi.
İngiltere’ye bağlı Jersey Adası yönetiminin kendi kara sularında avlanmaya devam etmek isteyen Fransız balıkçı teknelerinden, geçmişteki faaliyetlerine dair kanıt sunmalarını istemesiyle iki ülke arasında başlayan gerginlik giderek büyüdü ve kriz haline geldi.
Fransız hükümeti, aylardır İngiltere’yi İngiliz kara sularında avlanmak isteyen Fransız balıkçılarının tamamına lisans vermemekle suçlamaya devam ediyor.
AA muhabirine değerlendirmede bulunan Fransız siyaset bilimci ve Paris Jeopolitik Araştırmalar Gözlemevi Genel Direktörü Charles Saint-Prot, balıkçılık krizinin altında bir cezalandırma psikolojisinin yattığını düşünüyor.
Saint-Prot, “Balıkçılık krizinin iki boyutu var. Bazıları İngiltere’nin AB’den çıkmasının bedelini ödetmek istiyor. AB içinde birliğin lideri olmak isteyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu çizgide.” dedi.
İngiltere’nin ilk kez balıkçı krizi yaşamadığını, daha önce İspanya ile de sorunu bulunduğunu ifade eden Saint-Prot, “İngiltere ile neden ciddi sorun var? Çünkü İngiltere geleneksel ve eski hukuka geri döndü. AB’den ayrıldı, kota politikasına son verdi ve topraklarında ve sularında egemenliğine kavuştu.” değerlendirmesinde bulundu.
Buna rağmen balıkçılık eksenindeki egemenlik mücadelesinin çözümlenebileceğinin altının çizen Saint-Prot “İngiltere, Fransız, İspanyol ve diğer uyruklu balıkçılara lisans verebilir. Bu müzakere edilmesi gerekiyor.” diye konuştu.
FRANSIZ BALIKÇILAR MACRON’UN POLİTİKASI YÜZÜNDEN MAĞDUR
Balıkçılık konusunda Fransa adına müzakerelerin AB tarafından yürütülmesinin hatalı olduğunu savunan Saint-Prot, “Fransız balıkçılar mağdur ama İngiliz politikası nedeniyle değil, Fransa ve Macron’un politikası yüzünden mağdurlar. Macron, İngilizlere üstten bakarak hata yaptı.” değerlendirmesini yaptı.
Fransa’nın İngiltere’ye yaptırım planlarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Saint-Prot, “Macron misilleme önlemlerini hayata geçiremez. Alınacak tek önlem özellikle Jersey Adası’nın elektriğini kesmek olabilir ama bu aşırı duruma gelmeyiz. Jersey halkı ve Fransız çıkarlar için öyle umuyorum.” ifadelerini kullandı.
İngiltere ile Fransa arasındaki kıta sahanlığına değinen Saint-Prot, İngiliz adalarının İngiltere’ye bağlı kalmasının doğru olmadığını savundu.
Macron’un Avrupa’yı savunduğunu ancak “Avrupa” diye bir şey kalmadığını anlatan Saint-Prot, şunları söyledi:
“Avrupa nedir? 500-600 milyon nüfusu var. Dünya geneli için bir şey değil. 600 milyon kişi arasında kimse kimseyle anlaşamıyor. Almanya her zaman Fransa’yı sırtından vurdu. İspanyollar kimseyi sevmiyor. İtalyanlar bir gün bir ülkenin yanında diğer gün bir başka ülkenin yanında yer alıyor. Polonyalılar ulusal hukuki egemenliklerine yeniden kavuşuyorlar. Burada da sorun var çünkü AB Komisyonun bir ülkenin egemenlik hakkına müdahale etmesi normal değil. Macaristan’ın kendi politikası var. Açık olmak gerekiyor, AB yok.”
Saint-Prot, Macron’un ABD gibi güçlü ülkelere karşı “mütevazı” olduğunu, “küçük” ülkelere karşı ise aksine sert davrandığını belirtti.
Macron’un sorunları yönetemediğini savunan Saint-Prot, “Macron ve çevresindeki kişiler hiçbir şeyi bilmiyor. Uluslararası hukukun ve ikili ilişkilerin ne olduğunu bilmiyorlar. Çok taraflılığın içinde boğulmuşlar.” dedi.
Kaynak: AA